10 Şubat 2015 Salı


                       

Anselmus'un Tanrı İspatı, Tanrı'nın Varlığının Kanıtlamaları


Birinci Tanrı kanıtlaması, aslında bütün bir felsefe tarihi içinde ön planda olan yaklaşımdır. Buna göre aklımız ve duyularımız, çevremizde pek çok iyi şeyin bulunduğu konusunda bilgi iletir. Bu noktadaki temel soru şudur: Bütün bu iyi şeyler, tek bir iyi şeyden dolayı mı iyidirler; yoksa her birindeki iyilik kendine özgü bir özellik mi içermektedir? Elbette bu sorunun Anselmus tarafından verilen cevabı açıktır: Bütün iyi şeyler tek bir iyiden dolayı iyidirler. Zira iyi olan şeylerin iyilik dereceleri birbirinden çok farklıdır ve bunların iyiliği aldıkları şeyin, bütün iyi şeylerin pay aldığı iyilik olması gerekmektedir. Herkesin ve her şeyin iyi oluşunun nedeni olan iyiliğin de bir nedeninin olması düşünülemez. Öyle olmuş olsaydı o zaman kendisi dışındaki şeyleri belli bir yöne doğru taşıyamazdı. Bu yüzden bu iyinin varoluşunun bizzat kendisi aracılığıyla gerçekleştiğini söylemek gerekir. Sadece o, bütün diğer iyi şeylerin üstünde en yüksek iyidir ve bütün varolanlar içindeki tek mükemmel olan olarak Tanrı’nın kendisidir.


   


Orta Çağ felsefesinde yer bulmuş olan neredeyse bütün Tanrı kanıtlamaları birbirine benzeyen yöntemler kullanmaktadır. Anselmus’un başka bir Tanrı kanıtlaması da gene başka kanıtlamaları hatırlatan bir gelişim göstermektedir. Ona göre her şey varoluşunu, varoluşunu bizzat kendisi aracılığıyla gerçekleştiren bir varlıktan almaktadır. Var olmak, belli bir düzeyde mükemmellik içermektedir. Aşağı yukarı mükemmel olan her var olan, bu mükemmelliğini en yüksek derecede mükemmelliği sahip olandan almaktadır ve o da Tanrı’dır.

Anselmus’un Tanrı kanıtlamasına Ontolojik Tanrı Kanıtlaması denmesinin nedeni, onun aşırı gerçekçi yaklaşımıdır.

Anselmus, Monologion’u kaleme aldıktan sonra Tanrı’nın varoluşunu kanıtlamak için daha basit bir yol olup olmadığını düşünmeye başlar. Bu düşünceleri onu çok basit bir Tanrı kanıtlamasını oluşturmaya yöneltir. Proslogion adlı eserinde okuyucuyu yönlendirirken Tanrı kanıtlamasını inşa edeceği yolu da belirlemiş olmaktadır. Bu kanıtlama, Tanrı sevgisi ve sezgi aracılığıyla gerçekleşecektir. Açıkça belirtmek gerekirse Anselmus, bu kanıtlamada Augustinus’u takip etmektedir. Augustinus Tanrı’yı tarif etmeye çalışırken “kendisinden daha iyisi düşünülemeyecek olan” (quo esse aut cogitari melius nihil posit) ifadesini kullanmıştı. Felsefe tarihinde bir dönem dile getirilenler, daha önceki dönemlerde de öyle veya böyle dile getirilmişlerdir. Dolayısıyla Augustinus’u da önceleyen biri bulunmaktadır: Ünlü Romalı filozof Seneca da Tanrı’yı “kendisinden daha büyüğü düşünülemeyecek bir büyüklük” olarak anlamıştı.




Proslogion’un ikinci kısmında Anselmus, “İnanmaktayız ki sen (Tanrı), kendisinden daha büyüğü düşünülemeyecek olan bir şeysin.” demektedir. Bu ifadede içerilenleri Anselmus iki yönden anlamayı denemektedir. Bunlardan ilki, akılda (in intellectu) biçimlenmektedir. Ona göre bir aptal bile “Tanrı yoktur.” dediğinde bu sözlerin gerçekten olup olmadıkları konusunda bir anlayış geliştirmese de dile getirdiklerini anlayabilecek durumdadır.

 Böylelikle Tanrı’yı inkar edenler de dâhil olmak üzere herkes, kendi aklında Tanrı ile ilgili bir kavrayışa sahiptir. Anselmus’a göre Tanrı’nın sadece akıldaki bir kavrayış veya idea olması kabul edilebilir bir şey değildir. Kendisinden daha büyüğü düşünülemeyecek olan şey olarak Tanrı bir kez düşünüldüğünde o, sadece akılda (in intellectu) var olmakla kalmayacak; fakat aynı zamanda gerçeklikte de (in re) yer alacaktır. (Si enim vel in solo intellectu est potest gogitari esse et in re quod maius est.) Bu kanıtlamada Anselmus’un kalkış noktası Tanrı’ya imandır. Kanıtlama, daha öncekilerin de yapmış oldukları gibi akılda başlamakta ve ilahi aydınlanmanın yardımıyla devam etmektedir.
Anselmus’a göre Tanrı’dan başka bir gerçeklik yoktur.